(Hayırın ve İnsanlığın Gölgesinde Bir Vicdan Muhasebesi)
Bazı geceler düşüncelerimde kayboluyorum. Geçmişin gölgesinde, 6 Şubat sabahının karanlığını hatırlıyorum. Yerle bir olmuş evler, ekmek ve suya hasret kalan insanlar, bir tas sıcak çorba için dualar eden o çaresiz günler… Şimdi bakıyorum da, o günleri unutan ve mal, mülk hırsına kapılan insanlar var. Her şeyi biliyorlar; helali, haramı, dünyanın faniliğini… Ama uygulamıyorlar. Çünkü gözleri nefislerinin karanlığıyla kör olmuş.
Can dostum, gazeteci Kayhan İnceoğlu ile sık sık bu konuları konuşuruz. Ona derim ki: “Nasıl bir Müslüman bu? Ne hayır yapıyor ne insanlık gösteriyor. Sahip oldukları, sadece gözlerini doyurmaya yetiyor.” O ise her zaman şu cevabı verir: “Patron, senin kendi sözün değil mi? Allah bazı kullarına malı, mülkü verir, gözlerini doyurur. Ama hayır yapmayı, fakir fukarayı doyurmayı, yemeyi ve yedirmeyi her kula nasip etmez.”
MESLEĞİN AYNASI: GÖRDÜKLERİM VE ÖĞRENDİKLERİM
Gazetecilikte 44 yılımı geride bıraktım. Bu yıllar boyunca çok zengin insanlar tanıdım. Öldükten sonra malları mirasçıları tarafından talan edilenleri gördüm. Öyle ki, ardında dua yerine küfür bırakıp gidenler vardı. İnsan, arkasında ne bırakmalı? Bir isim, bir dua, hayırla anılacak bir hatıra… Ama ne yazık ki, birçok insan bunun değerini bilmiyor.
HAYIRIN GÜCÜ: İYİLİKLE HATIRLANMAK
Bir rivayet vardır: “Bir adam ölmeden önce tüm servetini hayır işlerine bağışlar. Ölümünden sonra, fakirlerin ve yetimlerin duaları, ona kabir azabında ışık olur.” Hayatta kalıcı olan tek şey, iyiliklerimizdir. Mal ve mülk, sadece dünyadayken işe yarar. Öldüğümüzde, yanımıza bir çorap bile götüremeyiz. Oysa bir fakiri doyurmak, bir yetimin yüzünü güldürmek, bize hem dünyada hem ahirette kazandırır.
Hatırlıyorum, bir zamanlar çok varlıklı bir iş insanı ile röportaj yapmıştım. Bana hayırseverliğiyle övünerek anlatıyordu. Ama öldükten sonra gördüm ki, geride sadece küfür eden mirasçılar ve talan edilmiş bir servet kalmıştı. İnsanın mirası mal değil, arkasında bıraktığı hayır işleridir. Bunu bilmeyen yoktur, ama uygulayan çok azdır.
VİCDAN MUHASEBESİ: UNUTTUKLARIMIZ
Hatırlayın, o zor günlerde bir tas sıcak çorba bulduğumuzda “Elhamdülillah” dedik. Bir ay sonra bir banyo yapabildiğimizde “Dünya varmış” dedik. O günlerde hepimiz eşittik. Ama şimdi görüyorum ki, bu eşitlik unutuldu. İnsanlar yine mal, mülk sevdasına düştü. Günlük bir sadaka bile vermekten aciz olanlar, bereket bekliyor. Halbuki sadaka, kazancın sigortasıdır.
Bana sık sık “Bu insanlar neden hayır yapmıyor?” diye soruyorlar. Cevabım hep aynı: Çünkü Allah nasip etmiyor. Hayır yapmak, bir yetimin yüzünü güldürmek, bir fakiri doyurmak Allah’ın seçilmiş kullarına verdiği bir lütuftur.
GÖRDÜĞÜM VE ÖĞRENDİKLERİMDEN BİRKAÇ NOT
Gazetecilik mesleği, insanın gerçekleri görmesini sağlar. Ben çok zenginler gördüm; sahip olduklarıyla övünen, ama öldükten sonra tüm malları çarçur edilen insanlar… Onları hatırladıkça, hayatın gerçek anlamını daha iyi anlıyorum. İnsan, dünyaya kazanmaya değil, paylaşmaya gelir. Gözünüzü toprak doyuracaksa, kalbiniz hayırla dolsun.
Bir gün bir dostum şöyle dedi: “Zenginlik, insanın malında değil, gönlündedir.” Hayır yapmak, bir insanın gönlündeki zenginliğin göstergesidir. Bu yüzden, her gün birine iyilik yapmaya çalışın. Sabahı bekleyin, birine yardım etmek için sabırsızlanın. Çünkü hayırda yarışanlar, Allah katında kazananlardır.
KALPLERİMİZİ UYANDIRALIM
Unutmayın, hayat sadece sahip olduklarımızla değil, başkalarına verdiklerimizle anlam kazanır. Gözünüzü sadece toprak doyuracaksa, bari arkanızda dua edecek insanlar bırakın. Çünkü dünyada kalıcı olan tek şey, yaptığımız iyiliklerdir.
Bu yazıyı okuyan herkes, belki bir değil, beş kez okusun. Her kelimesi bir nasihat, her satırı bir uyarı olsun. Hayatı doğru anlamak ve doğru yaşamak için vicdanlarımızı uyandıralım. Çünkü hayır yapmak bir ayrıcalıktır ve bu ayrıcalığı Allah herkese nasip etmez.
REMZİ HAYTA -MALATYA FLAŞ HABER
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)