Köşe Yazısı

Türkiye’nin Son Dönem Dış Politikası …( Prof. Dr. Mustafa Talas Yazdı )

Dünyadaki konjonktürel gelişmeler ışığında Türkiye, son dönemlerde güç toplayan ve kendini aşan konumu yakalayan bir devlet olma vasfını kazanmakla, kendini sınırları içerisine hapseden ülke olma arasındaki kritik eşiğin önündedir. Türkiye,..

Türkiye’nin Son Dönem Dış Politikası …( Prof. Dr. Mustafa Talas Yazdı )

Dünyadaki konjonktürel gelişmeler ışığında Türkiye, son dönemlerde güç toplayan ve kendini aşan konumu yakalayan bir devlet olma vasfını kazanmakla, kendini sınırları içerisine hapseden ülke olma arasındaki kritik eşiğin önündedir.

Türkiye, sahip olduğuı coğrafi konum sebebiyle her dönem önem taşıyan ülke olmuştur. Bu bağlamda, dünya devletleri arasında kendine güçlü yer bulma şansına  her zaman sahiptir. Bununla beraber, bu şansı, ancak ve ancak, atılım niteliğindeki projeler ve yatırımlar ile elde edebileceği ise açık ve nettir. Yapılacak yeni dev projeler, hem ekonomik refahı arttırıcı hem de ulaşım ve erişimi kolaylaştırıcı olarak çoğunlukla hayal edilmiş olan yerlere  ülkeyi taşıyabilecek projelerdir.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş yıllarından beri, dış ilişkilerde barışı esas alan ancak hakları konusunda caydırıcı savaştan da asla çekinmeyen bir klasik anlayışı temel dış politka felsefesidir. Bu anlayışı, zamanla geri plana itilmiş olsa da, günümüz koşullarındaki dünya siyasal arenasında tekrar bu klasik anlayışını hatırlama ve hatırlatma mecburiyeti hasıl olmuştur. Bir bakıma, Türkiye. yurtta da dünyada da barışı, ancak ve ancak, güçlü olarak sağlama imkanı olabileceğini çeşitli tecrübelerle anlamış olan bir ülkedir.

Dünyada, küreselleşme süreci ile birlikte, son dönemlerde ortaya çıkan gelişmeler, varolan bütün devlet ve toplumları değiştirmiştir. Yakın bir süre öncesinde ortaya çıkan pandemi ve onun arkasında vuku bulan Rusya-Ukrayna Savaşı, dünyada bundan sonra hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağını bize göstermiştir. Belirli bir süre zarfında, devletler ve toplumlar, bütünüyle yeniden yapılanma yaşamak zorunda kalabileceklerdir. Bu durum, ülkemizi de önemli ölçüde etkileyen bir yapıya sahiptir. İktisadi, sosyal, kültürel ve politik anlamda olan bu değişim koşulları ülkemizin politik anlayışlarını da derinden etkileyen bir yapıya sahip olmuştur.

İktisadi anlamda eskisinden farklı üretim biçimleri, sermaye dolaşımları, tüketim kalıpları ve ihracat-ithalat kalemleri söz konusu olmuştur. Ticarette e-ticaretin payında artış hızlı bir biçimde gerçekleşmiştir. Sağlık  ve sigorta sistemleri yeni formlara bürünmüştür. Toplumsal bakımdan ilişkilerin daha fazla sanal alemin etkisi altına girmesi sonucu ortaya çıkmıştır. Bir bakıma kendine ve toplumuna yabancı olan insanların sayısında artışlar kaydedilmiştir. İnternet medyasının ağırlığı ilişkiler sisteminde de kendini ortaya koymaya başlamıştır.Kültürel bağlamda, dünyanın bir kısmı için homojenleşme-hibritleşme oluyorken, başka bir kısmı için farklılaşma daha fazla güç kazanır olmuştur. Siyasal bağlamda, elektronik devriminin de etkisiyle, sanal alemde örgütlenip iktidar erkini değiştirme anlayışları yaygınlık kazanmaktadır. Bütün bu değişim örneklerinin çeşitli tezahürlerini ülkemizde de görebilmek imkanı mevcuttur.

Dış politika konusu, yukarıdaki iki önemli olgunun etkisiyle Türkiye’yi farklı bir görüntü ile, dünyadaki pek çok ülkeden ayrı bir zemine yerleştirme zorunluluğunu ortaya çıkarmıştır. Pandemi döneminin koşullarını en az krizle atlatabilmiş ender ülkelerden biri olan Türkiye, savaş döneminin de ender büyüme ivmesi yakalamış ekonomilerinden biri olmuştur. Bu hususlardan elde edilmiş olduğu düşünülen güç ile Türkiye kendi eksenine göre politikalar üretebilme ayrıcalığı kazanmıştır.

Türkiye, savaşan ülkelerin her ikisi ile birden ilişkilerini denge politikası ile sürdüren yegane ülke olma vasfı ile hesaplamaların dışında kalan ekonomik avantajların fırsata dönüştürülmesi olgusuyla, savaş döneminde ekonomik büyüme yaşamıştır. Rusya ile ayrışılan konuların bir kenara bırakılıp birleşilen konular üzerinde ilerleme kaydedilmesi yaklaşım biçimi, bu politikanın derinlik içeren tarafını ifade etmektedir. Türkiye’nin Rusya’ya ambargo uygulamamasının da temel dayanak noktasını bu stratejik derinlik oluşturmaktadır. Suriye ve Libya konsunun öne çıkarılmadan iktisadi ilişkilerin daha fazla merkeze alınması yaklaşımı, gerçekten de, stratejik derinlik içermektedir. Bu şekildeki bir yaklaşım hem Rusya’ya tedarik sorunu yaşatmamış, hem de Türkiye’nin gaz ve petrol ihtiyacı konusunda darboğaz yaşamaması sonucunu yaratmıştır.

Savaş dönemindeki işbirliğinin stratejik derinlik arzeden bir başka boyutunu da Rusya’dan alınacak S400 füze savunma sistemi ve nükleer teknoloji oluşturmaktadır. Bu iki önemli husus da Türkiye’nin bölgesinde güvenlik sorunu yaşamasını engelleyen bir karaktere sahiptir. Türkiye’nin farklı olarak değişen koşullara göre sıkıntı yaşama ihtimali olan hususlar, bu tercihler sayesinde, Türkiye’yi tek seçeneğe mahkum olma durumundan çıkarmıştır.

Azerbaycan ile olan stratejik ortaklık meselesi, Türk Dış Politikasının son dönemlerdeki stratejik boyutlarından birini temsil etmektedir. Türkiye ve Azerbaycan, dünyada örneği çok az görülebilecek dayanışma örneğini ortaya koymuştur. Bu stratejik işbirliğinin anlamı, Karabağ Zaferi öncesi ve sonrasında meseleyle ilgilenen her tarafa bu mesaj net bir biçimde verilmiştir. Türkiye ve Azerbaycan bu çok yakın işbirliğini hem kardeşlik olgusu için yapmıştır hem de her ikisinin de ayrı ayrı stratejik hedefleri için bu politikayı geliştirmiştir.  Azerbaycan ile olan bu sıkı diyalog ve işbirliği, Karabağ Zaferi sonrasında güç birliğine evrilmiştir.

Azerbaycan’dan sonra, Kazakistan ve Kırgızistan ile stratejik işbirliği anlaşmaları yapan Türkiye kısa süre içerisinde buna Özbekistan’ı da eklemiştir. Bu Türk devletleri ile birlikte daha önce adı Türk Keneşi olan Türk Devletleri Teşkilatı’nı da tesis eden Türkiye Cumhuriyeti ve Türk Cumhuriyetleri Küreselleşme döneminin bölgeselleşme biçimindeki alt birliğini tesis ederek zamanla küreselleşmiş bir birliktelik oluşturma amacı ile bir araya gelmeyi başarmışlardır.

“Mavi Vatan” gerçekliği, Türk Dış Politikasının stratejik derinlik içeren bir başka başlığını yakın komşularla ilişkiler ve “denizlerdeki Türk Menfaatini savunmak” diye ifade edilebilecek bir yaklaşımı ifade etmektedir. Türk Milletinin haklarını deniz hukuku çerçevesinde korumak güdüsünün yanı sıra, komşularda var olan çatışmalı alanların çatışma bölgesi olma vasfını sona erdirmek amacını taşıyan bu stratejik hedefler son dönem Türk Dış Politikasının temel uğraşı alanlarından birini temsil etmektedir. Hem Akdeniz hem de Karadeniz’deki uzun sahil şeridi ile gözardı edilmesi imkansız bir aktör olan Türkiye, kendi haklarını savunarak, nesillerinin geleceğini kurtarma amacı taşımaktadır. Bu çaba, sadece Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını değil, aynı zamanda, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti vatandaşlarının da doğal olan haklarının savunulması ve korunması felsefesini de içermektedir.

Stratejik derinlik içeren yapıda olan başka konu başlıklarını ise Türkiye’nin İran, Suriye, Mısır, Körfez ülkeleri, Suudi Arabistan, İsrail ve Ermenistan gibi ülkeler ile olan ilişkilerindeki yeni atılım politikaları temsil etmektedir. Karşılıklı olan çıkarlara zarar vermeyecek ölçüde ilkesel zıtlık içeren konuları, gerektiğinde dondurma amacı içeren bu yeni yaklaşım biçimi, Türkiye Cumhuriyeti’ne sıkıntı yaratan ilişkileri sonlandırmayı tasarlayan felsefe temeline dayanmaktadır.

Ülkeyi etkileyen bütün sorunlu ve mayınlı meselelerden uzaklaştırılmış poltiik adımları içeren bu dış politika anlayışı büyük oranda bölgesel güç olma vasfını kazanmış olan Türkiye Cumhuriyeti’ni daha ileri seviyelere çıkarma stratejisinin ürünüdür. Bu yaklaşım, ülkeye sıçrama yaşatacak her gelişmeye destek vermek, gelişmeyi durduracak veya yavaşlatacak her sorunu bertaraf etme mantığına göre dizayn edilmiştir.

Niğde Ömer Halisdemir Üniversitesi

YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)

ÜYE GİRİŞİ

KAYIT OL