Soğan Ekmek Tadında Bir Huzur Arayışı…( Remzi Hayta Yazdı ) - Malatya Flaş Haber
Köşe Yazısı

Soğan Ekmek Tadında Bir Huzur Arayışı…( Remzi Hayta Yazdı )

Ah ah… Eskiden huzurumuz vardı, bir dilim ekmeği  salçalı soğanla yerken bile mutluyduk. O günleri hatırladıkça içim bir hoş oluyor. Çocukluk yıllarımızda yokluk vardı belki, ama gönlümüz zengindi. Şimdi dönüp bakıyorum da, ne huzur kalmış ne de muhabbet. Sahi, biz nereye gidiyoruz?

Soğan Ekmek Tadında Bir Huzur Arayışı…( Remzi Hayta Yazdı )

Malatya’mızın varoş mahallesinde büyüdük. Elde yok, avuçta yok. Bir tek Babamız  çalışıyordu eve üç kuruş getirse şükrederdik. Rahmetli annem, bahçede  ekmeği pişirir, muhteşem bir pilava , bir de yanına kuru soğan doğrardı. Hep beraber oturup yerdik. Ama bir pirzola gibi gelirdi o ekmek, o pilav  bize. Çünkü sofrada huzur vardı. Annemiz, babamız başımızda, kardeşlerimiz yanımızdaydı. Komşumuz gelir, bir tas ayranını koyar sofraya. Biz de ekmeğimizi paylaşırdık. Paylaştıkça bereket artardı, sevgi büyürdü.

ÇOCUKLUĞUN MASUMİYETİ

Arkadaşlarla  sokaklarda oynardık. Akşam ezanı okunur okunmaz herkes evine çekilirdi. Hele bir de babamızın ayak sesini duyduk mu, hemen toparlanırdık. Annemiz, “Babanız geliyor, hadi çabuk eve!” derdi. Babadan korkudan değil, saygıdan çekinirdik. Elinin tersiyle bir tokat atsa, gidip arkadaşlarımıza anlatmazdık. Eve de söylemezdik; çünkü annemiz, “Babandır, hak etmesen vurmaz,” der, bir tokat da o vururdu.

Okula gittiğimizde öğretmenlerimiz bize anne-baba gibi sahip çıkardı. Ders çalışmadık mı? Bir cetvelle vururdu, ama gönül koymazdık. Hatta ellerine sağlık derdik. Çünkü biliriz ki o vurduğu cetvel bizim adam olmamız içindi.

KOMŞULUK, DOSTLUK VE DÜRÜSTLÜK

Komşuluk bizim için aileden farksızdı. Bir evde et mi pişiyor, kokusu başka evlere mi gidiyor? Hemen pay edilir. Mahallede bir düğün mü var, bir cenaze mi çıkmış? Herkes bir araya gelir, yardım ederdi. Kadınlar kazanlar dolusu yemek yapar, erkekler odun taşırdı. Biz çocuklar da oradan buradan koşar, elimizden ne gelirse yapardık.

Şimdi bakıyorum da, komşuluk mu kalmış? Apartmanlarda yaşayan insanlar birbirine selam bile vermiyor. Birinin kapısı çalsa, kimse dönüp bakmıyor. Dostluk desen, çıkar ilişkisine dönmüş. Eskiden dost dostuna sırtını yaslardı. Şimdi menfaat uğruna 40 yıllık arkadaşını harcayanlar var.

AİLE BÜYÜKLERİMİZ ANLATIRDI VE BİZ BU GÜNLERİ GÖRDÜK DE

“Evladım, bizim zamanımızda insanlar gönlüyle çalışırdı. Komşusunun çocuğunu aç koymazdı. Birinin borcu mu var, mahalle toplanır, borcu öderdik. Şimdi herkes kendi derdinde. İnsan insana küsmüş. Oysa biz köyde ekini biçerken bir kazan bulgur pilavı yapar, hep beraber yerdik. Bir kaşığa üç kişi düşerdi ama kimse aç kalmazdı. Şimdi bakıyorum, sofralar dolup taşıyor, ama gönüller aç.”

Bir de hikâye anlatırdı:

“Bir köylü zamanında oğluna nasihat etmiş:

‘Oğlum, bir elmayı ikiye bölersin, yarısını kardeşine verirsin. Ama sakın kardeşinin payını küçük tutma. Yoksa büyüdüğünde o kardeş sana sırtını döner. İnsanın gönlü paylaştıkça büyür, cimrileştikçe küçülür.’

Şimdi görüyorum ki insanlar bir elmayı bırak, bir gülümsemeyi bile paylaşmıyor.”

BUGÜNLERİN HASTALIĞI

Şimdi dönüp bugüne bakıyorum… Televizyonu açıyorsun, cinayet haberleri, aile kavgaları, çocuk istismarı. Gazeteci olmamız nedeniyle daha derinlerine şahit oluyoruz. Babasını öldüren evlat, kardeşini satan kardeş… İnsanlık mı kalmış? Vicdan mı kalmış? Herkesin gözü parada, malda, mülkte. Helal-haram karışmış, at izi it izine geçmiş. Esnaf, malın fiyatını üçe katlıyor, çocuğuna haram lokma yediriyor. Kimse sormuyor: “Ben bu dünyadan göçüp giderken arkamda nasıl bir iz bırakacağım?”

Teknoloji desen, ayrı bir dert. Herkes elinde cep telefonu, aile fertleri birbirine yabancı olmuş. Anne-baba çocuklarını unutmuş, çocuklar kötü arkadaşların kurbanı olmuş. Hele o uyuşturucu denen illet, gençlerimizi kara toprağa çekiyor. Ne kadar koruyabiliyoruz evlatlarımızı? Kızlarımızı, oğullarımızı ne kadar sahiplendik?

HUZURA DÖNÜŞ ÖZLEMİ

Ey eski günler! Neredesiniz? Huzurumuzu kaybettik. Şimdi soframızda et var, çeşit çeşit yemek var, ama muhabbet yok. Huzur yok. Çocuklarımızı korumak için birbirimize kenetlenmek, geçmişin değerlerini yeniden hatırlamak zorundayız. Büyüklerimiz, “Huzur evde başlar,” derdi. Ama o evi huzurla dolduracak olan yine biziz.

Bize eski günlerdeki gibi kardeşlik gerek. Paylaşmak gerek. Bir tas çorbayla bile mutlu olmayı bilmek gerek. Allah, hepimize hayırlı evlatlar, huzurlu yuvalar nasip etsin. Ve ne olur, bir an önce kendimize gelelim. Yoksa bu dünyadan göçüp giderken ardımızda sadece hayal kırıklıkları bırakacağız.

Unutmayın: Soğan ekmekle mutlu olunan bir huzuru kaybettik. O huzuru yeniden bulmak bizim elimizde. Çünkü huzur, her şeyin üzerindedir. REMZİ HAYTA- YAZDI

YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)

ÜYE GİRİŞİ

KAYIT OL