Türkiye, tarihinde ilk defa ikinci tur seçimleri olgusunu yaşadı. Demokratik tecrübesine bu olguyu da ekleyen Türkiye, aslında, bütün dünyaya demokratik olgunluk ile ilgili de önemli bir ders vermiş oldu. Bütün..
Türkiye, tarihinde ilk defa ikinci tur seçimleri olgusunu yaşadı. Demokratik tecrübesine bu olguyu da ekleyen Türkiye, aslında, bütün dünyaya demokratik olgunluk ile ilgili de önemli bir ders vermiş oldu. Bütün bunların ötesinde, demokrasisine dışarıdan ayar verilmesine de on beş gün arayla iki defa kırmızı kart çıkarmış oldu.
Türk Seçmeninin sahip olduğu olgunluk bunlar ile de sınırlı kalmamıştır. Seçmenin akli gelmeyen vaadlere pirim vermemesi bu seçimin bir başka anlamlı tarafını oluşturmaktadır. Böylelikle, insanlar, her vaadin olabilirliğini ölçme ayrıcalığına sahip olduğunu göstermiş oldu.
15 gün ara ile yapılan iki seçimin bir başka önemlisonucu ise kısa vadede değişen söylemlere pirim verilmemesi olgusu olmuştur. Bir bakıma çok kısa süre içerisinde birbirine taban tabana zıt olan söylemlerin seçmende bir karşılığı olmadığı sonuçlarıyla ortaya çıkmıştır. Birinci turda HDP Seçmenini yanına almayı amaçlayan söylemlere karşılık, ikinci turda ortaya çıkan 2 milyon 800 binlik oy farkını MHP kadar milliyetçi söylemle kapatma planı tutmamış ve ikinci turda fark 2 milyon 330 binlerde kalmıştır.
Cumhurbaşkanlığı Seçimi için seçmenin oy verme davranışı iki tura göre karşılaştırmalı analize tabi tutulduğunda sosyolojik olarak şu gerçeklerle karşılaşılmıştır:İki turdaki söylem değişikliğinin hedeflerinden biri tutmuş iken, diğeri tutmayıp aşağı seviyeye inmiştir.Kılıçdaroğlu’nun taban tabana zıt söylemleri tuzu kuru diye nitelendirilebilecek ve geleneksel sol seçmenin yoğunluklu olduğu vilayetlerde artışa neden olurken, aynı yerlerde Erdoğan’ın oyunda azalmaya neden olmuştur.Buna karşılık Güneydoğu ve Doğu vilayetlerinde Erdoğan’ın oyu artarken, Kılıçdaroğlu’nun oyunda azalma meydana gelmiştir. Erdoğan’a fark yaratan ve Kılıçdaroğlu’nun oyları yükselse de Erdoğan’dan yine 2 milyon 330 bin fark yemesine neden olan ise Orta Anadolu, Orta Batı, Doğu’nun Batısı ve Karadeniz Bölgesi denilebilecek iç ve içe yakın kesimler olmuştur. Her iki adayın da oyları artarken, Erdoğan’ın artış oranının daha fazla olması işi bitiren boyutlar olarak kayda geçmiştir.
Ülkenin seçimlerinde, bu orta ve iç kesimde bölücülerle olan CHP işbirliği seçmenin kafasında oluşan soru işaretinin Erdoğan lehine daha fazla yönelme biçiminde sonuç yaratmıştır. Buna karşılık Batı bölgeleri ve çoğunlukla kıyı bölgelerinde vatandaşın umurunda olan boyut bölünme tehdidi olmamıştır. Buralarda daha fazla belirleyici olan ekonomik göstergelerdeki enflasyon baskısı altında kalmak ile ilgili düşünceler olmuştur.
Bir bakıma oy vermek isteyen de istemeyen de aradığı şeyi kendi beklentisi çerçevesinde değerlendirecektir. Eğer oy vermeyecekse enflasyonu yaratan üretim araçlarına sahip olsa bile o durumdan şikâyet ederek yolunu belirleyecektir. Yok, eğer oy verecekse, enflasyonist baskının ana nedeninin pandemi, savaş ve deprem gibi nedenlerini kendisi görerek oy verme davranışını yönlendirme yolunu seçecektir.
Ülkemiz, bu seçimlerde, seçimlerin doğası gereği iki blok şeklinde seçmeninin ayrıldığına tanık olmuştur. Bu bloklardan hangisi seçmene yakın geliyorsa, seçmen o blok tarafından öne sürülen söylemlere pirim verdi. Bloklardan desteklemediği taraf gerçeklerden bahsetse bile, daha fazla hizmet vaadinde bulunsa bile, o blok o seçmen tarafından desteklenmedi.Çok ilginçtir ki, vatandaş, siyasetçilerden daha fazla karşı blokla ilgili yalan söylüyor, gerçeği gizliyor, gerçek öyle değil, bildiğiniz gibi değil şeklinde ifadeler ile birbirine karşı cepheleşme yolunu seçti.
Bütün bu gerçekliklere rağmen,Türk Demokrasi Tarihi’nin en olaysız ve en kavgasız seçim sürecinin yaşanmış olması da ayrı bir gurur vesilesi olmuştur.
Seçimler sonucunda oluşan tabloda ittifaklardan birinin meclis çoğunluğunu elde etmiş olduğunu ve cumhurbaşkanlığı hükümet etme yetkisini de halktan aldığını görmekteyiz. Bunun yanı sıra mecliste kadın ve genç sayısındaki artış ve yüzde 65 oranında yenilenme olduğunu söyleyebiliriz. Başarılı kadın ve genç sayısındaki artış, ileri dönemler adına umut verici gelişmeler olarak kaydedilebilir. Çünkü, bu durum, yeni adayları cesaretlendirerek siyaseten uzak kalmalarını engelleyecektir. Hem kadınlar hem de gençler nüfuslarına oranlandığında hala çok az sayıda temsil hakkına sahiptirler. Bunun oranına göre arttırılmasında büyük fayda bulunmaktadır.
Seçimlerin bir başka önemli sonucu da seçmenin güvenebileceğine direksiyon temsil etmek gibi sağduyulu tarafı olduğu gerçeğidir. Türk Seçmeni neredeyse yüzde 70 oranında sağ eğilimlidir. Sol eğilimlilerin oranı ise yüzde 30’dur. Ağırlık bu şekilde olunca, seçmen sağ sol ayrımını sandıkta yapmaktadır. Siyasal aktörler bunu görse de, görmese de Türk seçmeni kendi arasında bunun muhasebesini hep yapar ve yapacaktır. Siz adına “sağa kaymak” mı dersiniz, yoksa “sağı yanınıza çekmek” mi dersiniz, ama vatandaş bunu kendi içinde kabul etmez ve izin vermez. Nitekim bu seçim de ne kadar karşıt cepheyi besleyen ve birleştiren sağ ve sol ayrımcılığı dışı neden olursa olsun, vatandaş son tahvilde yine kendi bildiğini okumaya devam etmiştir. Bu seçim, iki turlu değil de tek turlu ve iki adaylı da olsa sonuç yine üç aşağı beş yukarı aynısı olacaktı. Neden? Vatandaşın eğilimi böyle söylüyor da ondan.
Birkaç önemli sonucunun da hükümet etme tercihi ile ilgili olduğunu söyleyebiliriz. Ülkenin iki bloklu halden çok gerilmesinin vatandaşı yorduğu ve bununda etkisiyle artık yönetim anlayışının daha barışçı ve ayrımcılığı daha az öne çıkaracak tarzda olması gerçeğidir. Bu konuda söylemler ilk akşamdan itibaren çok güzel oldu. Eylemlerin de söylemlere göre olması ülkede iç barışı tesis etmek isteyen herkesin beklentisidir. Bir taraftan bir grup asla imana gelmez bir biçimde karşıt olma anlayışından vazgeçmek durumundayken, başka açıdan hükümet edenin de mütabakatı daha geniş kitleye yaymak mecburiyeti vardır. Ayrıca, iktidarın ülkenin devasa ekonomik sorunlarını da kesim ve kısım ayrımı yapmadan icraata geçirmesi şarttır. Bu hususla ilgili güzel gelişmeler vardır ancak daha güzelleri için de yeterince irade vardır.
Seçimler bu ülkede de demokratik olan başka ülkede de bir kerede ve bir yılda bitmez. Adeta seçimin bittiği akşamın balkon konuşmasında yeniden başlar. O zaman vatandaşın hakemliği hep var olacaktır. Vatandaşın hakemliğine güvenip onun beğenisine göre karar alan yine hep kazanan olacaktır. Millet feraseti Türk Milleti adına çok önemlidir ve asla göz ardı edilmemelidir. Zaten muhalefet de kendini bu gerçeğe göre dizayn edemediği takdirde, her seçimde yine güvenilmeyen sözler vererek vatandaştan geri dönünce yine vatandaşa saldıracaktır. Oysa,halka rağmen halkçılık olmaz ve muhalefeti yetersiz olan Türkiye de hep kaybetmeye devam eder. Kimin gelip kimin gideceğine karar verecek olan da biz değiliz. Söz konusu edilen partilerin delegeleridir. Her delege istediği adaya oy vererek genel başkanını seçecektir. Bu delegesyonun seçimi ile ilgili hiçbir parti diğerine bir söz söyleyemez. Neden? Çünkü herkes aynı sistemle kendini seçecek delegesini belirliyor. Demokrasi yarışımızdaki bütün partilerimize başarılar diliyorum. Vatan hainliği ile siyaset yapanlar hariç! Saygılarımla.
Prof. Dr. Mustafa Talas
Niğde Ömer Halisdemir Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)