Adnan YILMAZ YAZAR Değerli Dostlar, Cumanız Mübarek olsun. “Birtakım milletler veya devletler, millet olabilmek için kahraman ve tarih icat etmeye çalışırken bizim kültür, ilim, fikir Ve siyaset hazinelerimiz olan büyüklerimizi..
Adnan YILMAZ
YAZAR
Değerli Dostlar,
Cumanız Mübarek olsun.
“Birtakım milletler veya devletler, millet olabilmek için kahraman ve tarih icat etmeye çalışırken bizim kültür, ilim, fikir
Ve siyaset hazinelerimiz olan büyüklerimizi
Karanlıkta bırakmak uygun olmaz.”
S.Hayri Bolay
“Mehmet Akif demek bayrak demek, M.Akif demek millet demek, M.Akif demek “Mevzu bahis vatansa gerisi teferruattır!” demek. M.Akif demek, “Allah bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın!” demek.
M.Akif, İstanbulluydu; Türk oğlu Türk, göğsü iman dolu bir Müslümandı. M.Akif genç yaşında yetimdi, bir sene sonra evsizdi. M.Akif, fakir ama gururluydu. Okul birincisiydi. M.Akif sporcuydu; kilometrelerce yürür, boğazı yüzerek geçer, meydanlarda güreş tutardı. M.Akif veterinerdi. M.Akif usta bir hatip ve büyük bir şairdi, başta Türkçe olmak üzere dört dile tam manasıyla hâkimdi. Zalimi sevmez, zulmü alkışlamazdı. M.Akif mebustu, milli mücadelede bir neferdi. M.Akif, vatan sevdalısıydı.
Mehmet Akif mertti, sözü namustu; dürüsttü, hile nedir bilmezdi. M.Akif, “Budur cihanda en sevdiğim meslek; Sözün odun gibi olsun hakikat olsun tek!” diyecek kadar açık sözlü ve daima doğruydu. M.Akif kanaatkardı, alçakgönüllüydü; M.Akif, Kur’an’ı hem gönlünde hem de hıfzında taşıyan ahlakı güzel insandı. Akif; kararlıydı, azimliydi, çalışkandı. M.Akif, çelik imanıyla her zaman ümitvardı. Allah’a inanır, O’na güvenir ve O’na sığınırdı.
Ye’se düşmeyecek zerrece imanı olan;
Sade siz derdi bulun, sonra kolaydır derman. “Allah’a güven, sa’ye sarıl, hikmete râm ol. Yol varsa budur, bilmiyorum başka çıkar yol.”
. Mehmet Akif unutulmayanlardan biri olarak bu milletin aziz ve mübarek bir evladı olarak Hakkın, hakikatin sesini ömrü yettiğince haykırdı.
Allah’ın Kuran’ı Kerim’de Müslümanlara vaat ettiği günlerin en kısa süre de gele- ceğine olan inancını belirtmiştir.
. Her ne kadar cephede savaşmamış olsa da, cephe gerisinde halkı galeyana getirmiş, mücadeleye inandırmış, o ruhu halka vermiş ve başarılı olmuştu.
Efendim;
Onu bir kez daha Yakinen tanımaya gayret edelim.
“Mehmet Akif’in annesi Emine Şerif Hanım. Aslen Buharalıdır.Tokat ‘ta doğmuş idi.
Babası Mehmet Tahir Efendi ise Arnavut idi.
İlk tahsilini memleketinde yaptıktan sonra İstanbul’a gelmiş, medrese eğitimi almış ve müderris olmuştur.
Temizliğe önem verişi ve titiz oluşundan kendisine Temiz Tahir Efendi denmiştir.
Babası 1888’ de vefat etti.
Kendisi Mısır’da iken 1926 yılında annesi 90 yaşında vefat etti.
Mehmet Akif 20 Aralık 1873 de İstanbul Fatih Sarıgüzel Mahallesinde doğdu. Geleneğe uygun olarak dört yıl, dört ay,dört günlük olunca mahalle mektebine
Gönderildi.
Ardından Fatih ibtidai Mektebine( ilkokul) başladı.Aynı yıl babasından da dini dersler ve Arapça eğitimi almaya başladı.
Fatih Merkez Rüştiyesine (ortaokul) bitirdikten sonra Mülkiye İdadisi’ ne
(lise) yazıldı.
Babası, oğlunun eğitimiyle çok ilgilenirdi.Sadece derslerine değil, temizliğine,kahvaltısına da dikkat eder okula hazırlardı.
Mülkiye. Mektebinin ikinci kısmına başladığı 1888 yılında babası ve Hocası Tahir Efendi’nin vefat etmesi üzerine, devam ettiği okulu bırakıp Baytar Mektebine yazılarak, kısa yoldan meslek edinmeyi tercih etti.On beş yaşında kaybettiği babası hakkında; “Benim hem babam hem de hocamdır. Ne öğrendiysem kendisinden öğrendim.” demiştir. Ertesi yıl büyük Fatih yangınında evlerinin yanması aileyi yoksulluğa düşürmüştür.
Mehmet Akif hayatında yaşadığı zorluklara rağmen asla pes etmemiş, azmetmiş ve başarmıştır.
Çocukluğunda başladığı Edebiyat, ilim sevgisi ona pek çok şiirler yazdırdı.
Okul yılları boyunca bir başka ilgi alanı da spor idi. Özellikle de güreş…
Halkalı Baytar Mektebini, 1893 Yılında birincilikle bitiren, Mehmet Akif, Ziraat Nezareti Umur-u Baytariye Islahı Hayvanat Müfettiş Yardımcısı olarak göreve başladı.
Mehmet Akif’in bilmemiz gereken
en büyük özelliği onun sürekli ilim peşinde koştuğu. Sahip olduklarıyla yetinmediği ve kendisini hep geliştirdiğidir.
Bu amaçla çocukluğundan itibaren Arapçayla ilgilendi ve Arapçayı mükemmel öğrendi, icazet aldı.
Memur iken Kuran- ı Kerim’ i ezberledi. .
Bazı arkadaşlarının destekleriyle Farsça ve Fransızcayı mükemmel bir şekilde öğrendi.
İstanbullu Mehmet Emin Efendi’ nin kızı İsmet Hanım’la 1898 yılında evlendi.
Üçü kız, üç de erkek olmak üzere altı çocuğu oldu.
Kızlarından Cemile, Ömer Rıza Doğrul ile evlendi.
Feride, Ford firmasının yetkililerinden Muhittin Bey’ le evlendi.
Küçük Kızı Suat Hanım ise Subay Ahmet Ali ile evlendi.
Erkeklerden İbrahim bir buçuk yaşında öldü.
Diğer iki oğlu ise Emin ve Tahir’dir.
Mehmet Akif ailesine bağlıydı.Çocuklarını
Yetiştirebilmek için hep gayret etti.
Hiç kimseye haksızlık yapmayan,yapılmasına da Rıza göstermeyen Mehmet Akif 11 Mayıs 1913’te müdürünün haksız yere görevden alınmasına tepki göstererek Veteriner İşleri Genel Müdür Yardımcılığından istifa etti.
Böylece yirmi yıl süren memuriyeti sona ermiş oldu.
1914 ‘de devlet tarafından görevlendirilen bir heyet ile Almanya’ ya,aynı yıl Arabistan ‘ın Necit bölgesine gitti. Ekim ‘ de döndü.
Ağustos 1918 ‘ de çok önemli bir göreve getirildi.
Şeyhülislamlığa bağlı ilmi bir kuruluş olan Darül Hikmetil İslamiyye’ Üyesi ve başkatibi oldu. Bu cemiyetin yayın organı olan Ceride-i İlmiyye’ nin genel yayın yönetmeni oldu.
1922 Eylül başlarında TBMM kararıyla İslami Araştırmalar ve Telifler Akademisine üye seçildi.
İslam Şairi Mehmet Akif, gençliğinden itibaren edebiyat dünyasının içindeydi.
Bilinen elimizde olan en eski şiiri, 1892 ‘de on dokuz yaşındayken yazdığı “ “Destur” adlı şiiridir.
Kastamonu’ da Nasrullah Camii’ nde verdiği vaaz bir manifesto niteliğinde oldu, halkı galeyana getirdi.
Sadece Kastamonu değil tüm Anadolu, Mehmet Akif’in vaaz ve hutbelerinin çoşkusu altındaydı.
Çünkü Eşref Edip’in çabalarıyla “Sebülirreşat”’ın Anadolu yayını Kastamonu’ da başlamış, dergi onbinlerce
Basılarak halka ve askerlere dağıtılmıştı.
O manevi kahramandı.
7 Kasım 1920 ‘ de Genel Kurmay Başkanlığı’ nın isteği üzerine İstiklal Marşı için yarışma açıldı.
Yarışmaya 724 şiir katıldı.
Böylesi önemli bir yarışmaya ,para ödülü olduğu için M.Akif Katılmadı.
Şayet şiir birinci gelirse ödül vermeyeceklerine dair güvence vermeleri şartiyle Taceddin Dergah’ ında şiirini yazdı.
21 Mart 1921 de TBMM’ de Mehmet Akif’ in yazdığı İstiklal Marşı, ittifakla” Milli Marş” olarak kabul edildi.
Akif kırksekiz yaşında “ İslam Şairi” olmanın yanısıra Milli Şair de olmuştu.
Mustafa Kemal Paşa, İstiklal Marşı’ nın okunduğu sırada, ayağa kalkmış, büyük bir çoşkuyla sevincini ifade etmişti.
Yasa gereği kendisine verilen beş yüz liralık ödülü, Mehmet Akif “ Darül Mesai” adlı hayır kurumuna bağışladı.
Kurtuluş savaşı’ nda aktif olarak yer alan, milleti bilinçlendiren ve milletine ebedi bir marş kazandıran Mehmet Akif, 1923 ‘ te
Meclisin yenilenmesi kararından sonra mayıs ayında İstanbul’ a döndü.
Mehmet Akif elli yaşında İstanbul’ a dönmüştü.
Akif’in dönüşü sonrasında Ankara da çok önemli Kararlar alındı.
Cumhuriyet İlan edildi(1923)
Halifelik kaldırıldı.(3 Mart 1924)
Şehriye ve Evkaf Bakanlığı kaldırıldı.
(1924)
Kurtuluş Savaşının bir numaralı savunucusu “ Sebilürreşat” kapatıldı.
Derginin sahibi ve yayın Müdürü Eşref Edip
Tutuklandı.(1925)
Türbe ve zaviyeler kapatıldı.( 1925)
Memurlara şapka giyme mecburiyeti getirildi.(1925)
İsviçre Medeni Kanunu uyarlanarak kabul edildi.(1925)
Anayasa’ dan “ Devletin dini İslam’ dır.” İbaresi çıkarıldı.(1928)
Latin harfleri kabul edildi(1928)
Kuran harflerinin kullanılması yasaklandı.Okullarda Arapça dersler kaldırıldı.(1929)vs.
Bunlar Mehmet Akif’in anlamakta zorluk çektiği şeylerdi.
Ama tüm bunların, kendisinin sanki bir rejim yıkıcısıymış gibi muamele görmesi ve kendi ifadesiyle “ arkasından hafiye dolaştırılması” onu fazlasıyla perişan etti.
21 Şubat 1925 tarihinde TBMM kararıyla
Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından Kuran-ı Kerim meali tefsiri ve Hadis şerhi hazırlama kararı alındı.
Türkçe meal hazırlama görevide Mehmet Akif’e Verildi.
Hazırlayacağı mealin Elmalılı Hamdi Yazır ‘ın yazacağı tefsirle birlikte yayınlanması şartıyla kabul etti.
Kendisine bu görev verildiği sene Mısır’a hicret etti.
Sonunda 1929
‘ da meali bitirdi.
Ancak meali teslim etmedi.
Bunun en önemli sebebi, hazırladığı Türkçe mealin , namazlarda okunma korkusu idi.
….
Bazı camilerde uygulanmaya da başlanan Türkçe ibadet meselesine alet olma endişesi idi.
1936 yılında, hazırladığı meali Yozgatlı müderris İhsan Efendi’ ye bırakarak “ dönersem senden alırım, dönemezsem yakarsın” diyerek vasiyet etti.
İstanbul’ dan dönemiyen Mehmet Akif’ in bu vasiyeti 1961 yılında gerçekleşti.Müderris
İhsan Efendi ölüm döşeğindeyken, Mehmet Akif’ in kendisine bıraktığı Emaneti, yakmalarını vasiyet etti ve böylece iki vasiyetde gerçekleşleştirilmiş oldu.
Üstat Mehmet Akif Ersoy, Mısıra yabancı değildi.1914 ve 1915’de kış mevsimini orda geçirdi, baharın İstanbul’a döndü.Fakat 1925 yılı sonunda gittiği Mısırdan vefatına beş ay kala 1936 Ağustos’unda döndü.
Mısır ikameti Akif’ in, yarı misafirlik yarı gönüllü sürgün yeridir.
Hep Hilvan’da kaldı. Hilvan’da Kahire’ye uzakça bir yerleşim yeriydi.
1929’dan 1936 ya kadar süren,Kahire Camiatül Mısriyye Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Müderrisliğini hatırlatabiliriz .
1934 yılında kendisini Mısır’ da misafir eden, yakın dostu Abbas Halim Paşa vefat etti.Bu kendisini çok üzdü.
Çok geçmeden 1935 yılından itibaren de kendisi hastalandı.
Bir ara hava değişimi için Lübnan’a ve Antakya’ya gitti. Halk kendisine çok ilgi gösterdi.
Memleketinden ayrı vefat etme korkusu onu,İstanbul’a gelmeye sevk etti ve Akif bu hissiyatla kararını verdi.
17 Ağustos 1936 yılında özlediği vatanına ayak bastı .
Kendisini dostları gözyaşı ile karşıladı.
Tedavilerin fayda vermeyeceği anlaşıldı ama düzenli kontrolleri yapıldı.
Tarih 26 Aralık 1936 günlerden pazar ve saat 19.45 iken dünya bir değerini daha kaybetti.
Üstad Mehmet Akif Ersoy,Mısır Apartmanın da gözlerini ebedi aleme açtı.
Resmi zevatın ilgisiz kaldığı cenazesini, üniversite öğrencileri sahiplendi.
İstiklal Marşı,dualar ve Kuran-ı Kerim’ler
eşliğinde eller üzerinde götürülüp defnedildi.
1960 ‘ da Akif’i’ in mezarı Edirnekapı Şehitliği’ ne naklolundu.
Allah rahmet eylesin . Amin…”
Bu özet;Üstad, Yazar sayın Mehmet Nezir Gül beyefendinin eşsiz “ Duruşunu Bozmayan Adam Mehmet Akif Ersoy” adlı eserinden derlemeye gayret ettim.
Değerli Dostlar;
Bildiğiniz üzere,
Milletin Sesi Mehmet Akif;
“İslam birliği idealinin ancak hür ve bağımsız bir İslam ülkesi olan Osmanlı ve sonrasında Türkiye ile tezahür edeceğine inanmış; bu sebeple..kürsülerden, cami minberlerinden kulaklara, oradan da vicdanlara uzanan vaaz ve nasihatlarıyle kurtuluşun ancak mücadele ile olacağını haykırmıştır .
….
Müspet bilimler öğrenimi gören bir islamcı olarak, Müslümanların çağın gereklerini iyi bilmeleri gerektiğini, her türlü bidat ve hurafeden sıyrılarak ; bilimle, fenle , çalışarak ataleti yenerek başarılı olacaklarını ve özgürlüklerini kazanacaklarını söylemiş, yazmıştır.
İstiklal Marşı, milli birliği kuvvetlendiren, milli duyguları çoşturan, vatan sevgisini,paylaşılan ortak değerleri ve ülküyü anlatan, yeni Türk Devleti’ nin bağımsızlığının önemli simgelerinden biri olmuştu.
İstiklal Marşı ile milli haykırış, direniş,heyecan ve meşru bir savaşın sömürgeciliğe karşı ilk kez verilişi ortaya konulmuştu.
Nesiller tarafından, milli birliğin canlı tutulabilmesi bu önemli olay ve şahsiyetlerin hatırlanmasından geçmektedir.
Mehmet Akif Ersoy, milletinin geleceğine yön veren , milletinin sesi olan önemli şahsiyetlerden biridir. “
İfade edilmiştir.(Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi cilt:11,sayı:58, Ağustos 2018
Mehmet Akif Ersoy ‘un ölümü ve ölüm yıldönümü etkinlikleri, Sayın Prof. Dr.Yaşar Özüçetin, ve sayın Kübra Karagöz )
Burdur Mebusu ve İslam Şairi Mehmet Akif,kocaman yüreği Allah ve Peygamber aşkıyla yanar kavrulurdu. Rotası, Allah yolundaydı. Her işini Allah’ın rızasını kazanmak için yapardı. Peygamberine en ufak söz gelsin istemezdi.
Değerli Dostlar;
Mehmet Akif bir tohumdu toprağa düştü; o yeşerecek, filizlenecek ve boy verecektir. Onun ideallerinin ve eserlerinin yaşatılmasının sorumluluğuna hepimiz müdrikiz.
Onun işaret ettiği,
Asım’ın Nesli” demek; iman, irfan, fazilet ve bilgi ile donanmış, karakterli, ahlâklı, kişilikli vatanına milletine ve dinine sahip çıkan, dahası bunları yüceltmek için tüm imkânları seferber eden, bu yolda devamlı ilerleyen ve asla vazgeçmeyen nesil demektir. Mısır’da hasta yatarken bile aklında vatanı olan şairimiz, özgür bir millet için gençlere; “Çalışın, çalışın ve benim tutmayan kırık kolum kanadımın yerini siz devralın.” der. Bizler de onun dediğini yaparak onun istediği gibi bir nesil olmalıyız.
Niyet Hayır, Akibet Hayır olur .(Ali Semarkandi Hz.).İnşaallah
Kalın sağlıcakla,
Selam ve dua ile…
11.09.2020-Ankara
Adnan Yılmaz
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)