Günümüzde etrafımızdaki herkesin iyi olduğunu düşünmek, adeta bir içgüdü haline gelmiş durumda. Konuştuğumuz, çalıştığımız, ilişki kurduğumuz herkesi iyilikle, bilgiyle, düşünceyle, saygıyla dolu olarak görüyoruz. Ancak bu masumiyet çeşmesinden sürekli akan iyilik, hayatın gerçeklerine ne kadar uygun?
Herkesin en kötü huyunun saflık olduğunu düşünmek, belki de bir tür kendini kandırmaktır. Gerçekten kötü bir insan olduğunu kabul eden, egosuyla barışık birini duydunuz mu hiç? “Aslında iğrenç biriyim. Kendimden başka kimseyi düşünemem, bana ne!” diyen bir ses? “Egom yüzünden, insanları ezmekten incelikli bir zevk alıyorum. İktidarlara doyamıyorum.” diyen biriyle karşılaştınız mı?
Herkesin en kötü huyunun saflık olduğu bir dünyada, nereden geliyor o kadar haksızlık, kötülük, pislik? İyi niyetlerin etkisiyle mi, yoksa bilinçsizlikle mi? Belki de gerçek sorun, bu iyi niyetin sorgulanmamasıdır. Herkesin başkalarını iyi görmek için mi, yoksa kendini korumak için mi bu yola başvurduğu belirsiz.
Bir insanın gerçekten iyi olup olmadığını anlamak için, onun sevmeyi bilmesi kadar nefret etmeyi de bilmesi gerekir. Herkese iyilik yapmaya çalışmak, belki de sadece kendimize olan güvensizliğimizin bir yansımasıdır. Asıl zor olan, gerçekten sevmek kadar, nefret etmeyi de göze alabilmektir.
Herkese iyi olunmaz. Çünkü herkese iyi olunduğunda, gerçekten iyi olmak kavramı sulandırılır. İyi olmak, bazen sert bir tavır almayı, hataları görmeyi, eleştirmeyi gerektirir. Ancak bu, sevgi ve saygıyı kaybetmek anlamına gelmez. Tam tersine, gerçek bir sevgi ve saygı, dürüstlüğü ve doğruluğu da içinde barındırır.
Belki de asıl önemli olan, herkesin içindeki iyiliği ve kötülüğü kabul etmek ve ona göre davranmaktır. Saflık yerine, bilinçli seçimlerle dolu bir yaşam sürmek, gerçekten iyi olmanın anahtarı olabilir. İçimizdeki karanlıkla yüzleşmek ve onu aydınlığa çevirmek, gerçek bir iyilik ve dürüstlük duygusunu ortaya çıkarabilir. REMZİ HAYTA-MALATYA-FLAŞ HABER
Bence İyi Olmak Sankim Dangalaklık Gibi