Toplumun yüzündeki gülüşler kayboldu, dostluklar ve samimiyet yerini çıkar ilişkilerine bıraktı. Sessiz çöküşle birlikte, insanlık her geçen gün biraz daha uzaklaşıyor.
Toplumun içindeki ruh hali ve gidişat üzerine düşündüğümüz bu konular, hepimizin her gün karşılaştığı bir gerçekliği yansıtıyor. Yolda yürürken artık gülen bir yüze rastlamak neredeyse imkânsız. İnsanların yüzlerinde, sanki hayattan bıkmış bir ifade; dostluklar kaybolmuş, samimiyet rafa kalkmış. İletişim kopmuş, güven erozyona uğramış ve sabır neredeyse bir erdem olmaktan çıkmış. Üstelik, sosyal medyada düşüncelerimizi ifade etmeye bile çekinir hale geldik. En küçük eleştiride hakaretler, küfürler yağıyor. Bu, toplum olarak bizi bir uçurumun kenarına sürüklüyor. Birbirine tahammülü kalmamış bir toplulukta, şiddet ve kavga adeta alışkanlık haline geliyor. Ne yazık ki, bu durum yalnızca bireyler arasında değil, siyasetten sosyal ilişkilere kadar her alana yayılıyor.
Bir an durup geçmişi hatırlayalım. Eskiden sokaklar kahkahalarla çınlardı. İnsanlar arasında çıkar ilişkileri değil, dostluklar hâkimdi. Kapı komşusuna bir tabak yemek götürmenin anlamı büyüktü. Bayramlarda eller öpülür, misafirlikler uzardı. Kimse, yolda birine gülümsemenin, selam vermenin altında art niyet aramazdı. Oysa şimdi? İnsanlar bir kornaya bile tahammül edemeyip birbirine saldırmaya hazır.
Televizyonu açtığımızda bizi karşılayan manzara daha da karamsar. Kadın cinayetleri, şiddet, taciz vakaları… Bir toplumun ahlaki çöküşünün en net göstergeleri. Hele son zamanlarda taciz olaylarının artışı, vicdanları sızlatan en acı gerçeklerden biri haline geldi. İnsanlık, ne zaman bu kadar hoyratlaştı?
Bu yozlaşmış tabloyu bozmaya, elbette ki tek başımıza gücümüz yetmez. Ancak hatırlatmak ve yaşatmak zorunda olduğumuz bir geçmiş var. Eski zamanlarda insanlar birbirine daha çok güvenirdi. Bir mahallede çocuklar sokakta oynarken, tüm komşular onları gözetlerdi. Birinin başı derde girdiğinde, mahallece yardıma koşulurdu. İşte bu toplumsal dayanışmayı, bu güven ortamını yeniden kurmalıyız.
Rivayetlere, destanlara baktığımızda hep kahramanlık, doğruluk ve dürüstlükle anılan insanlar var. Nasıl ki bir Nasreddin Hoca, yüzyıllardır esprileri ve öğütleriyle hatırlanıyorsa; nasıl ki Dede Korkut hikayeleri hala gençlere doğru yolu gösteriyorsa, biz de kendi hayatımızda bu değerlere sahip çıkmalıyız.
Şu anda içinde bulunduğumuz toplum, dürüstlüğü unutmuş gibi görünüyor. Birileri namus ve ahlak kisvesi altında yalanlar söylerken, gerçekten namuslu olan insanlar suskun kalıyor. Oysa ki bu suskunluk, kötülüğün daha da yayılmasına sebep oluyor. Bir rivayet vardır: “Kötü insanlar bir araya geldiğinde, iyiler susar.” İşte biz bu suskunluğu bozmak zorundayız. İnsanların yeniden birbirine güvenebileceği, dostlukların, saygının, sevginin yeşerdiği bir topluma ihtiyaç var.
toplumsal yozlaşmaya bir dur demek gerekiyor. Geçmişin o güzel, naif günlerinden ders alıp bugüne yansıtmalıyız. Gülmeyi, selam vermeyi, espri yapmayı, insana değer vermeyi hatırlamalıyız. Yoksa hep birlikte, yalnızca kendi sesimizin yankılandığı bir boşluğa sürükleniyoruz. Allah sonumuzu hayır etsin. REMZİ HAYTA YAZDI
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)