6 Şubat’ta yaşadığımız deprem, kelimenin tam anlamıyla “Asrın felaketi”ydi. Bize bir kez daha gösterdi ki, hayatın ne kadar kırılgan olduğunu ve en basit ihtiyaçlarımızın bile ne kadar değerli olduğunu fark etmek, bazen sadece büyük felaketlerle mümkün olabiliyor. O günlerde bir parça ekmeğin, bir şişe suyun ne kadar hayati olduğunu bilmeyen kimse kalmadı. Para, bizim için geçersiz bir kağıttan ibaret hale geldi. Yardıma muhtaç olan bizler, para değil, ekmek, su, kıyafet istedik. O dönemde tüm dünya bize yardım elini uzattı, dostlarımızdan gelen destekler, kucak açan yardımlar kalbimizi ısıttı.
Ama zaman geçti, ve her geçen gün, insanların kalplerindeki karanlık ve bencillik daha da belirginleşti. Üç ay sonra, gözlerimizi açtığımızda gördüğümüz manzara, içimizi acıttı. Bir zamanlar kardeşçe paylaşan, yardımlaşan insanlarımız, bir anda bambaşka bir yüzle karşımıza çıktı. Paranın ve kazancın gölgesinde, vicdanları körelmiş, insanlık değerleri göz ardı edilmişti.
Kiralarda yaşanan fahiş artışlar, bir bardak çayın 40 TL, bir ayranın 20 TL, bir dürümün ise 130 TL olması, beni derinden sarstı. Polat İçi Köftesi’nin tanesi 70 TL olmuş. Şu an bu yazıyı okurken yüzünüzde belki bir şok ifadesi oluştu, ama ben bu duruma yıllardır tanık olan bir insan olarak, bu adaletsizliklere ve vicdansızlığa nasıl tahammül edeceğimizi düşünüyorum.
İnsanlar, en temel ihtiyaçlarımızın paraya tahvil edildiği bir ortamda, kendilerini nasıl böyle bir karanlık içinde buldular? Ekmek parası için sokaklarda dolaşan, bir bardak suyu bile rahatlıkla bulmakta zorlanan insanların olduğu bir dünyada, bu kadar kolay ve rahatlıkla insanları sömürenlerin varlığı, vicdanı olan her insanı derinden sarsmalıdır. Kiralar, yiyecek ve içecek fiyatları, bir yana, insanların içindeki insanlık değerlerinin de çoktan kaybolduğunu görmek, bizleri umutsuzluğa sürüklüyor.
Ve şimdi, bu yozlaşmış düzen içinde, Allah korkusunun ne kadar geri planda kaldığını görmek ne kadar acı verici. Her geçen gün, haram ve helalin birbirine karıştığı, insanlığın ve vicdanın değerinin unutulduğu bu dünyada, Allah’ın rızasını kazanmaktan, gerçek yardımseverlikten ve samimiyetten uzaklaşanların sayısı giderek artıyor. Ne yazık ki, bu durumun karşısında bir denetim mekanizması ve gerçek bir kontrol mekanizması da bulunmuyor.
Ey vicdansızlar! Gece rahat uyuyabiliyorsanız, bilin ki bu toplumun üzerine koyduğu kara çökmüş durumda. Sizi uyandıracak bir ses, bir uyarı var mı bilmiyorum ama Allah, inşallah bu toplumun ve bu sistemin sonunu hayırla getirecektir. Şu an yaşadığımız bu çöküntü, umarım bir gün yerini adaletin, vicdanın ve gerçek insanlığın hâkim olduğu bir dünyaya bırakır.
Bizler, yardımlaşmanın, dayanışmanın, gerçek insanlığın ve Allah korkusunun ne demek olduğunu bir kez daha hatırlamalıyız. İçimizdeki bu değerlere sıkı sıkıya bağlı kalmak, yarınlarımızı daha iyi kılmak için elzemdir. Her şeyin Allah’ın takdirinde olduğunun bilincinde olarak, bu zor zamanlarda bile insan kalmayı, vicdanlı ve adaletli olmayı başarmalıyız. İşte ancak o zaman, gerçek anlamda insan olabiliriz…..REMZİ HAYTA YAZDI
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)