Gazetecilik mesleğine adım attığım ilk gün, kimse bana demedi: “Bu yol zordur. Para kazanamazsın belki ama insan kazanırsın.” Oysa yıllar içinde gördüm ki; bu işin en büyük sermayesi para değil, dostluktur. Kalemim bana servet getirmedi belki ama yüreği zengin insanlar tanıttı. Kimiyle kardeş oldum, kimiyle bir ömre yetecek hayal kırıklığı yaşadım.
Evet, dost kazandım. Ama bir o kadar da kişiliksiz, karaktersiz, insanlıktan nasibini almamış suretler tanıdım. Bazen birileri hakkında, “O adam çok iyi biridir” diyenleri duyduğumda, sadece o cümleyi kuran kişi adına üzülüyorum. Çünkü o “iyi biri” dedikleri, aslında beş para etmez, kalitesiz, içi boş bir kalıptan ibaret. Ama ne yapsın insanlar? Görünüşe aldanıyorlar. Kalıba bakıp karakter ölçüyorlar.
Oysa bilselerdi ki en tehlikeli insan; fikir değiştiren değil, omurgasızca menfaate göre fikir eğip büken insandır. Hani bir gün “Seninle bir ömür dostum” diyen, ertesi gün sırtına hançeri saplayan… Söz verip, sözünün arkasında durmayan… En tehlikeli yılan çimenin altındadır; en tehlikeli insan da gülerken içinden küfreden o maskelilerdir.
Bir gün Hz. Ali’ye sormuşlar: — İnsanları nasıl tanırsın? Şöyle demiş: — “Kiminle ne zaman, nasıl ayrıldığına bakarım.”
Aynen öyle… Çünkü bazı insanlar vardır, yan yana geldiğinizde dost gibi görünür, ama ayrıldığınızda gerçek yüzleri ortaya çıkar. Konuşurken merttir, söz verirken yiğit… Ama sabah kalktığında hiçbir şey olmamış gibi davranır. Çünkü onların karakteri, onurları, adamlıkları cebindeki paraya endekslidir. Para varsa adam gibi davranırlar; para gider, içlerindeki çürüklük ortaya çıkar.
Bir de öyleleri var ki… Makamıyla adam olmaya çalışır. Kravat takınca bey, araba alınca beyefendi zanneder kendini. Hâlbuki içi tenekeden farkı yoktur. Soyadı var ama “soyluluğu” yok. Duruşu var ama “omurgası” yok. Babadan kalma birkaç arsaya, hasbelkader edinilmiş birkaç daireye bakıp kendini “adam” sanan zavallılar… Unutur ki insan, makamla değil, ahlakla yükselir.
Bir gün bir âlim demiş ki:
“Zenginlik, ceplerdeki para ile değil, yüreklerdeki erdemle ölçülür.”
Ama gel gör ki bugünün dünyasında yürekler değil, cüzdanlar konuşuyor. İnsanlık, paranın gölgesinde silinmiş. Şeref dediğin şey artık nakit akışına bağlı. Onur, banka hesapları kadar değerli.
Şöyle düşünün: Hayatta birçok insan tanırsınız. Masanıza oturur, çayınızı içer, sohbet eder. “Sana söz” der. Ama ertesi gün o söz yerle yeksan olur. Çünkü o söz, adamdan değil, çıkarından çıkmıştır. Böyle insanlar toplumda ne hayal kurabilir ne de bir iz bırakabilir. Arkalarından sadece küfür değil, lanetle anılan isimler kalır.
İşte bu yüzden diyorum:
Cebindeki paradan başka hiçbir şeyi olmayan insanlardan uzak durun.
Çünkü onların insanlığı, şerefi, namusu… hepsi ama hepsi cebinde taşıdığı o parayla sınırlıdır.
Bu insanlar bir gün parasız kaldığında ne dost kalır yanında, ne de yüzüne gülen bir tek insan. Çünkü hakikat şudur: İnsan, cebinde değil, kalbinde ne taşıyorsa odur.
Ve unutmayın, bazıları vardır; fakirdir ama onurludur. Ekmek bulamaz ama yalan söylemez. Söz verir, ölse de dönmez. İşte gerçek adamlık budur. O yüzden dostlarınızı seçerken banka cüzdanlarına değil, vicdanlarına bakın. Çünkü paranın satın alacağı dostluk, ilk fırtınada dağılır.
Bugün çok net söylüyorum: Ben paramla değil, duruşumla varım. Kalemimden ekmek çıkmasa da, alnım açık, yüreğim rahat.
Ve bana “Helal olsun” dedirten tek şey, hâlâ onurla ayakta durabilmek.
Yazımı bir rivayetle bitireyim:
Bir dervişe sormuşlar: — En büyük zenginlik nedir?
Cevap vermiş: — İnsan içinde vicdanla dolaşabilmektir.
REMZİ HAYTA
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)