Memleket 2023 Depremlerinden beri büyük sorunlarla karşı karşıya kalmaktadır. Bu sorunları çözmek iradesine sahip insanlar olsa da, çözümden çok kişisel ihtiras peşinde koşanlar her türlü çözümün önünde engel olarak durmaktadır…
Memleket 2023 Depremlerinden beri büyük sorunlarla karşı karşıya kalmaktadır. Bu sorunları çözmek iradesine sahip insanlar olsa da, çözümden çok kişisel ihtiras peşinde koşanlar her türlü çözümün önünde engel olarak durmaktadır.
Öyle ki, bazılarının siyaset ile ilgili ihtiraslarının her gerçeğin önüne geçtiğini görebilmek çok acı bir memleket gerçeği olarak karşımızda durmaktadır.
Üç bin binanın deprem anında yıkılıp enkaza dönüştüğü, Otuz yedi bin binanın ise kullanılamaz hale geldiği bir memlekette, adeta tarih öncesi döneme geri dönülmüş gibi büyük bir afet yaşandı. Yaklaşık beş yüz bin insanın ya yersiz yurtsuz kaldığı veya terki diyar ettiği bir memleketten bahsediyoruz.
İnsanlar, adeta antropolojik varoluşu yeniden yaşamak zorunda kaldı. Bir anda baldırı çıplak olarak sokakta kalmak, soğukta çoraba bile hasret kalmak, hayata sıfırdan başlamak, kaybettiği yakınlarının derdine düşemeyecek kadar biçare kalmak, naçar kalmak demektir. Bu durum her şeyi unutup da yeniden hayata başlamak anlamına geliyor. İkinci aşamada o an için soğuktan ve artçı sarsıntılardan koruyacak çadır, battaniye, ısıtıcı çok gerekliydi. Yanı sıra, yıkılmayacak köy evinde en az beş altı aile üst üste yaşamak durumunda kalmaktaydı. Bu ilk aşamalarda, sürekli tartışılan konu şuydu: Çok kıymetli olan çadır, battaniye ve ısıtıcıya erişimde tabakalaşma düzeninin dağıtımda etkili olduğu şeklinde bir kamuoyu inancı hakimdi. Neden? Kimisi açıkta soğukla baş etmeye kalkarken, kimisi bahçesine fazladan üç, dört çadırı kurunca bu durum eleştiriye tabi tutuldu. Haklılık payı var mıdır? Epey yüksek düzeyde vardır. Üçüncü aşamada konteynerler devreye girdi. Yaşam biraz daha katlanılır olmaya başladı. Ancak burada da önceliğe almadaki ideal seviyeyi zorlayan siyasetçiler olduğu hep vurgulandı. İdeal olan dağıtım kurallarında deprem şehitleri, şehit yakınları, gaziler, hastalar, yaşlılar, kronik hastalardan sonra diğer vatandaşlara sıra gelmesi söz konusu idi. Gizli eller her dem AFAD Görevlilerini ve organizasyondan sorumlu bürokratları zorladılar. Hatta bazı anlarda bunları çalışamaz hale soktular.
Dördüncü aşamada kalıcı konutların yerinin tayini ve hak sahipliği meselesi bulunmaktaydı. Yer tayini konusunda çeşitli spekülasyonlar yayıldı. Doğruluğu tartışılır olsa da, sürekli rant konusunda gündeme gelen yerel siyasetçilerin olması hem depremle yapılan mücadelenin anlamını küçültüyor hem de birtakım insanlar için bu kara günlerde bile önceliğinin rant olması vatandaşa çok acı geliyor idi. Üstelik bu tarz siyaset yapanların büyük çoğunluğunun da sürekli hedef tahtasına Sayın Büyükşehir Belediye Başkanını koymaya çalışması da dikkatlerden kaçmamıştır.
Öyle bir acayip grup mevcut ki, bu grup menfaat ilişkilerinin geçerli olduğu her ağda var olduğu gibi, buradaki varoluşlarını gölgelemek için bilinçli olarak yanlış hedef göstermek konusunda da önemli oranda marifetli olmaktadırlar.
Gıda paketlerinin dağıtımından tutalım da, hayırseverlerin organizasyonuyla oluşturulan konteyner marketlerine kadar her yerde izleri bulunan menfaat ağlarının mevcut olduğu söylenmektedir. Bu ağın mensubu olan insanlar, hem yapılmadan önce imar işlerinde ticari varlıkları ile varolanlar, hem akut problemler varken yardım organizasyonlarının odak noktasında yer alanlar, hem yıkım şirketleri kurup işini doğru yapmayanların eserlerini ortadan kaldırmayla da para kazananlar, hem de TOKİ Konut yapımlarında ihalelere talip olanlar olarak insanların karşısında yer almaktalar.
Bir tarafta siyaset yaparken ticari kaygı gütmeyen, şirket kurmayan, belediyeden nemalanacak yandaş oluşturmayan bir belediye başkanı portresi var iken, bunun karşısında siyasette iken ticaretin her yolunda direk ya da dolaylı olarak rol alan siyasetçilerin olması, aslında çok anlamlıdır. Değerlendirmeye tabi tutanların birinci tip ideal siyasetçileri bu menfaat şebekelerinin neden haritadan silmek istediklerini iyi bilmeleri gereklidir.
Aslında, parti tüzüklerine siyaset yapanların ticaret yapmalarını yasaklayan hükümler getirilmelidir. İsimleri gerekli olmayan ve her partide az çok çöreklenmiş olan bu ağların dağıtılması için de yasa, tüzük ve yönetmelikler gibi yazılı kaidelerin etkisine önemli ölçüde ihtiyaç vardır. Şu andaki uygulama sadece kişinin vicdanına bırakılarak siyaset ile ticareti birlikte yürütmemesi bireylerden istenmek şeklinde oluyor. Ama bizim gibi ülkelerde kurallar insanların vicdanına göre dizayn edilmemelidir. Çünkü vicdanın önüne çıkan ülke gerçekleri mevcuttur.
Biz Malatyalılar olarak depremde resmi ölü sayısına göre gerideyiz. Yine de 1237 deprem şehidimizin olması da küçümsenecek bir rakam değildir. Kesinlikle imar konusundaki sorumluluk sahibi insanların ihmalleri olmamış olsaydı, bu ölü sayısının en az bin kadar aşağıda olacağına inanan bir akademisyenim. Eğer kat sayıları, temel durumları, bodrum varlıkları, beton kaliteleri, demir varlıkları, zeminin durumuna göre yapım işi gerçekleşmiş olsaydı, bu kadar üst seviyede ve yeni yapılmış pek çok bina da kullanılamaz hale gelmezdi.
Acı tablo bize gösteriyor ki birileri hem hem diyerek kazanırken, bizler hem hem diyerek aynı oranda kaybediyoruz. Herhangi bir partiye has uygulama olarak herhangi bir tarafı hedefe alarak söylemiyorum: İnsanımız manevi olarak çökmenin yanı sıra, madden de yoksullaşmışlardır. Herkes kendine yeni bir yaşam kurarken bile üç beş kurup denkleştirecek durumda bile olamamıştır. Ortalama insanımız bu kadar ağır bedeli hiç günahları yokken yaşıyorlarsa, buradan direk ya da dolaylı rant elde edenler neden bedel ödemezler? Amasız bir biçimde yıkımda payı olanların da bedel ödemesi gerekmez mi?
Memlekete gelip gittikçe ve ERTV’den Burak Altun, Malatya Vuslat TV’den Necdet Akboğa ve Rıfat Gökçe gibi değerlerin programlarını izledikçe tablomuzun acı halini her geçen gün biraz daha idrak etme şansımız oluyor. Herhangi bir şekilde insanımızı muhacir durumuna sokan, bir anda yoksullaştıran, dükkanlarını ve tezgahlarını kaybetmelerine vesile olan sadece birkaç tane müteahhit midir? Yok mudur bunun başka sebep olanları?
Artık bu cezalandırılma olaylarını da bir tarafa bırakıyoruz ve diyoruz ki, yakında dağıtımına başlanacak olan rezerv alandaki konutların dağıtımındaki adaleti bozmak isteyen gizli ellere müsaade edilmesin!
Sadece depremin merkez üssündeki Kahramanmaraş’ın birlik ve beraberlikle depremin izlerini bize göre nasıl ustalıkla dağıttığına bakıp ders alsak bile daha güzel ve yaşanabilir bir Malatya oluştururuz. Kurumlar arası kavgalara partiler içi kavgalar da eklenince, Malatya hep geride kalıyor. Aralık Ayında biteceği söylenen ağır hasarlı binaların yıkımında acaba yüzde kaçlar seviyesindeyiz? Acaba yıkılan molozların kaldırılmadığı bazı mahallelerde insanımızın sağlığını tehdit eden toz bulutlarına daha ne kadar bakakalacağız? Acaba bundan sonra çamur deryasına dönüşecek mahallelerimizin hali ne olacak? Bence siyasetçiler parti ayrımı yapmaksızın bu sorunların çözümüne odaklanmalıdır. Her şey gelip geçecektir ancak kalıcı olan eserler olacaktır. Uzun vadede kim ne eser bıraktı ona bakılacaktır. Eseri olmayanlar günün birinde unutulanlar listesine kaydolacaklardır.
Hayatın Malatyalılara daha çok güldüğü günlere erişmemiz dileklerimle kalın sağlıcakla!
Prof. Dr. Mustafa TALAS
Niğde Ömer Halisdemir Üniversitesi Eğitim Fakültesi Öğretim Üyesi
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)