Köşe Yazısı

Mikrofonda Doğan Bir Yıldız: Aşık Hamit Ertaş’ı İlk Yayına Alan Kişi Olarak

Yıl 1994 sıraları… Yerel radyoların altın çağını yaşadığı, insanların akşam ezanıyla birlikte radyoların başına toplandığı yıllar. Yerel televizyon daha yeni yeni filizlenmiş; ama radyolar… Ah o radyolar!

Mikrofonda Doğan Bir Yıldız: Aşık Hamit Ertaş’ı İlk Yayına Alan Kişi Olarak

İnsanların özlediği türküleri istedikleri, canlı yayınlarda sevdiğine mesaj gönderdiği, doğrudan gönüllere hitap edilen bir dönemdi. Malatya’da da bu büyüye ilk ses verenlerden biri, dostum Murat Karakaş’ın kurduğu Er Radyoydu. Radyoculuk sevdasıyla yanan bir yürekti Murat… Zor yıllardı ama idealistti, cesurdu.

Ben de o dönem, Sabah Gazetesi’nin Malatya Temsilcisi olarak mesleğimin heyecanını yaşarken, aynı zamanda Er Radyo’da programlar yapıyor, konuklar ağırlıyor, halkla gönül köprüleri kuruyordum.

Ve O Gün… Stüdyoya Sessizce Giren Bir Halk Ozanı

Bir gün biri geldi:

“Abi bir sanatçı var, sesi çok güzel. Akçadağlı. Onu bir programa alsan…”

Türkü sevdalısıyım ya, kabul ettim. Ama içimde de bir tereddüt: Ya ses güzel değilse? Ya Radyo yönetimine mahcup olursam?

O akşam üstü stüdyoya sessizce girdi sanatçı… Üzerindeki giysilerden, yüzündeki çizgilerden belli ki hayat ona kolay davranmamış. Ama duruşu vakurdu. Sessizdi. Mahcuptu. Sazını çıkardı, telleri gerdi, mikrofona yaklaştı… Ve…

“Hayat mı çileli, ben mi dertliyim?” diye inletti sesi stüdyoyu.

O an, sihirli bir şey oldu. Radyonun telefonları kilitlendi. Herkes o sesi konuşuyordu. Türküyle gelen adam artık sıradan biri değildi. O bir halk ozanıydı, adı Hamit Ertaş’tı.

 Gönül Gözüyle Görmek

Garibandı. Ama gönlü zengindi. Gözü tok, sesi derin, duruşu onurluydu. Kimseye eyvallahı yoktu ama herkesin kalbinde yeri vardı.
Er Radyo’nun sahibi Murat Karakaş da bu kıymeti anladı. Elinden gelen her şeyi yaptı. Radyosunun kapılarını, gönlünü, dostluğunu Hamit Ertaş’a açtı. O da bu kıymeti hiç unutmadı.

Nerede görse beni:

“Beni ilk şöhret eden sensin Remzi Hayta,” derdi.
İçtenlikle, minnetle, dostça… Hiç saklamazdı. Hiç inkâr etmezdi.

Bir Halk Ozanıydı O

Aşık Hamit Ertaş, Malatya’nın öz sesiydi. Aşık geleneğinin modern bir yansımasıydı.
“Mamko Mamko Mehmet Ali” diye türkü tuttururken, sadece bir sevdayı değil; bir dönemin, bir kültürün, bir halkın acısını dillendiriyordu.

Onun sesi, dağlar kadar yalnız ama o dağlar kadar vakurdu.
O sazı eline aldığında, sadece notalar değil; halkın sevdası, derdi, duası dile geliyordu.

Bugün Yalnızlığı Biraz Daha Fazla Hissediyoruz

Şimdi Hamit Ertaş aramızda yok. Ama sesi, türküsü, duruşu bizimle.
Koca bir devrin hatırası gibi, hem içimizde hem kulağımızda yaşıyor.

 “Hayat mı çileli, ben mi dertliyim?”

Belki ikisi de… Ama biliyorum ki, o ses çileden doğdu, derdi dert edinerek büyüdü. Ve şimdi bize bir miras olarak kaldı.

 Vefa, Radyonun Tozlu Mikrofonunda Gizli

Bugün geriye dönüp baktığımda;
O radyo stüdyolarında sadece program yapmadım.
Bir halk ozanının yolculuğuna ışık tuttum.
Bir gönül insanına dostluk ettim.
Ve bu bana meslek hayatımda, insanlığımda, onurumda çok şey kattı.

Murat Karakaş gibi vizyoner bir dostum olduğu için,
Hamit Ertaş gibi yürekli bir ozanı tanıdığım için
Ve o günleri yaşadığım için minnettarım.

 Hamit Ertaş’a Rahmetle…

Unutulmaz halk ozanımız Aşık Hamit Ertaş’a Allah’tan rahmet diliyorum.
Sazının teli gibi yüreği de inceydi.
Mekanı cennet, ruhu şad olsun.

Remzi Hayta
Gazeteci 

YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)

ÜYE GİRİŞİ

KAYIT OL