Prof. Dr. Mustafa TALAS yazdı… Darbeler, müdahaleler balans ayarı diye söndürdükleri yaşamların katilleridir Mustafa Talas Topal yürüyen bir demokrasinin olması bile, demokrasiden uzak bir yönetim anlayışından her zaman daha iyidir…
Prof. Dr. Mustafa TALAS yazdı…
Darbeler, müdahaleler balans ayarı diye
söndürdükleri yaşamların katilleridir
Mustafa Talas
Topal yürüyen bir demokrasinin olması bile, demokrasiden uzak bir yönetim anlayışından her zaman daha iyidir. Çünkü sorumluluk mevkiinde olanların en azından seçimden seçime hesap vermesi ve değişmesi ihtimali bulunmaktadır.
Sözgelimi sürekli seçim kaybedenlerin sürekli seçim hilelerinden bahsettiği bir ortamda bile biraz söylem değişikliği, biraz seçmen davranışını etkileyen yaklaşımlar aynı iddia sahiplerine seçilme şansı da vermektedir.
Her yaşam alanında değişim ile ilgili ihtimallerin olması yönetenlere de daha doğru dürüst yönetim fırsatı sunmaktadır. Hiç değişim ihtimali olmadığında en sıradan portreler bile kendini vazgeçilmez gören bir psikoloji ile güç zehirlenmesi yaşayabilmektedir. Bu durum da insanların sıkıntılarını anlamaktan insanı uzaklaştıran bir hale neden olmaktadır. Çalışınca ve vatandaşı anlayınca oluyormuş inancı alternatiflerin işbaşına gelebilmesini temin edebilmektedir. Önemli olan bu inancın kaybolmamasıdır. Eğer bu inanç olmazsa muhalefet yok hükmünde olurken, iktidarın da muhalefeti çok ciddiye almayan bir yönetim anlayışını sürdürmesi kaçınılmaz olacaktır.
Bir bakıma bu farklı anlayışların iş başına gelebileceği ihtimali hem iktidarı çalıştırır hem de muhalefeti yapıcı muhalefet konumuna sokar. Kontrolör görevini de iyi ifa eden muhalefete sahip olmak anlamına gelir.
İyi işleyen ya da az aksayan demokrasilerde bunlar olmazsa olmazlar arasındadır. Bu yapının korunması ve kollanması da elzem olan bir durumdur. Neden? Çünkü eğer bu yapı korunmazsa demokrasiler ara rejim tartışmlarının ve çabalarının gerisinde kalır. Ara rejim gibi tartışmalar, demokrasiye balans ayarı gibi yaklaşımlar aslında toplumu da bölüp geren yapıya sahiptir.
Türkiye’de de kesim ayrımı yapılmaksızın herkes sözlü olarak demokrasiden yanadır. Darbe gibi, müdahale gibi, ara rejim uygulamaları gibi yaklaşımlara genel olarak herkes karşı olduğunu ifade eder. Biz de ifade ederiz.
Türkiye bu tartışma ve uygulamaların acı tecrübeleriyle yaşamış bir ülkedir. Türkiye, askeri darbeler, müdahaleler, ara rejim teşebbüsleri vs. gibi yaklaıöların sık sık demokratik düzeni sekteye uğrattığı bir ülke olarak çok çile çekmiştir.
Özellikle darbeden beslenen belirli bir zümrenin elde etmiş olduğu ayrıcalıklı vasıfları kaybetmemek üzere çeşitli eylem ve söylemlerini de sıklıkla görebilmiş durumdayız. Bazı insanlar, sözlü ifadelerinde serbestlik, hürriyet vs. gibi hususiyetleri benimserken, uygulamada bu özgürlük ve serbestliği kendisini ayrıcalıklı gördüğü durumlarda farklı algılayan, yorumlayan ve eyleme döken insanlar olarak kendini gösterebilmektedir.
Darbelerin askeri, sivil vs her türlüsünün sıkıntısını yaşayan milyonlarca insan bulunmaktadır. Aile bireylerini bu uğurda toprağa verenler, yaralanıp sakat olan bireylere sahip olanlar, ilerlemeleri durudurulanlar, hor görülenler, işkence görenler vs. hep bu demokrasinin kesintiye uğradığı dönemlerin ürünü olan kötülüklerin sonucudur.
Sözgelimi akşam gelip evladınızın tutuklanıp da sabahında evinize gelen sıkıyönetim görevlilerinin “gelip evladınızın ölüsünü alın” biçimindeki bir tabloyu hayal edebilir misiniz? Yargıda ya da sıkıyönetimde tanıdığınız olmadığı için evladınızın uydurma suçlarla idam sehpasına götürülmesinin acısını hayal bile edemezsiniz. Mesela Malatyalı Öğretmen Aydın Demirkol’un ailesinin yaşadıkları tam da bundan ibarettir. Merhum Ülkücü Şehit Aydın Demirkol gibi daha nice yaşamlar genç yaşlarında söndürülmüştür.
Okuma yazması olmayan bir insanın evlerine her baskında fikir kitaplarının örgütsel döküman sayılması deneyiminden sonra, evlerindeki sıradan kitapları bile saklayıp bir bir soba tutuşturmada kullanmak durumunda kalması ne demek bilir misiniz? Evet buna da çocukluğumda şahit olmuşumdur. Yanmaktan o evden kaçırılarak kurtarılmış bir kaç roman ve felsefe kitabını erken dönemde okuyan ve hala evinde bulunduran insanlardan biri olarak Anaannem Yeter Ana başta olmak üzere, büyüklerimdeki o tedirginlik çocukluk hatırası olarak bende yaşamaktadır.
Aile olarak maddi imkanlarınızı son kuruşuna kadar avukat ve mahkeme masrafı olarak harcayıp da yoksullaşmanıza rağmen, çocuğunuzun hayatının kararmasına yine de engel olamamak nedir bilir misiniz? Bunu da bizzat yaşayarak sefalet içinde yaşamını sürdürüp çileli ömrünü genç yaşlarında işkencenin acı bir tezahürü olarak tüketen Dayım Merhum Kara Mehmet lakaplı Mehmet Yalınkılıç’ın yaşamından biliyorum. Mutlaka aynı hikayelerin sol versiyonlu örneklerini yaşayan aileler de bulunmaktadır.
Sağlığını kaybedip kariyerinin erken dönemlerinde liyakati daha iyi olmasına rağmen, damgalanmış bir yaşam tecrübesinden dolayı kapasitesine göre olmayan yerlerde eğitimi kendinden daha düşük kişilerin emrinde çalıştırılmak ne demektir bilir misiniz? İsmini kendisine olan saygımdan dolayı burada veremeyeceğim büyüklerim bulunmaktadır.
Cezaevi ve nezarethanelerde yapılan işkenceler sonucunda erkekliğinden olupta baba olma hazzını yaşayamamak ne demektir bilir miziniz? Bunu yaşayan bir tanıdığımız hala lokantalarda usta olarak yaşamını sürdürmekte olan bir büyüğümüz. Onun da kendine olan saygımdan ismini vermek istemiyorum.
Buradaki yaşam deneyimi örnekleri arttırılabilir. Bütün bu yaşananlar demokrasiden, denetimli-sorumluluk içeren yönetim anlayışından uzak olununca yaşanan şeylerdir.
15 Temmuz Olayı da böyle deneyimleri yaşatmak üzere hazırlanmış bir kalkışmaydı. Eğer o hain kalkışma başarıya ulaşmış olsaydı, bütün istibdad rejimlerinin ve baskıcı yönetimlerin yapmış olduğu gibi söndürülen yaşamlar ve hayaller olacaktı. Bu sebeple, bu olayın başarısızlığa uğramasında emeği geçen en tepedeki büyüklerimizden demokrasi için ölmeyi göze alan insanlarımıza kadar herkesten Allah razı olsun diye düşünüyorum.
Kendisi bir darbeye öncülük edip de darbedeki cuntanın farklı görüşlüleri tarafından sürgüne gönderilmesinden sonra gerçekleri görebilen Merhum Lider Alpaslan Türkeş’in bu hususlardaki meşhur vecizesi ile yazıma son vermek istiyorum: “En kötü demokrasi en iyi ihtilalden daha iyidir.”
Demokrasiden vazgeçmeyelim, özellikle demokrasinin nimetlerinden faydalanarak yaşamları söndüren olmayalım.
Allah bu millete bir daha istiklal marşı yazdırmasın. Bir daha Türk’ü ateşle imtihan ettirmesin. Amin
YORUMLAR (İLK YORUMU SİZ YAZIN)